Kategoriler
Aşk ilişkileri

İlişkilerde Duygusal Mesafenin 5 Nedeni

Partnerinizle aranızda duygusal bir mesafe oluştuğunu mu düşünüyorsunuz? Aranızda bir kopukluk var ama siz nedenini anlayamıyor musunuz? Yalnız değilsiniz. Duygusal mesafe birçok partnerin baş etmek zorunda kaldığı sorunların başında geliyor. Duygusal mesafe nedir, sebepleri nelerdir? Biraz yakından inceleyelim.

Duygusal mesafe, ilişkilerde yaygın bir sorundur. Partnerler arasında zamanla oluşan duygusal kopukluğun bir sonucudur. Duygusal mesafenin işaretleri yavaş yavaş oluşur ancak bu işaretler göz ardı edilirse ilişkiler için ciddi sorunlar doğurabilir. Duygusal mesafe birçok nedenden dolayı meydana gelir. Böyle bir sorunun ortaya çıkmasında tek bir partner sorumlu değildir. İki taraflı yapılan hataların neticesinde oluşan bir durumdur. Sağlıklı bir ilişki nasıl ki her iki partnerin başarısıysa, ilişkilerde ki sorunlar da her iki partnerin sorumluluğundadır.

Duygusal mesafe, bu sorunu görmek istemeyen partnerler için yıkıcı etkiler yaratır. Bu sorunu görmezden gelen ve sorunları yok sayan kişiler terk edildiğinde, büyük bir şok ve suçluluk duygusuyla karşı karşıya kalabilirler. Duygusal mesafeyi çok geç olmadan anlamak ve üstesinden gelmek mümkün. Öncelikle bununla ilgili bazı göstergeleri takip etmek ve duygusal yakınlığı tekrar kurabilmek için nedenlerini iyice anlamak gerekir. Bu sorunun birçok nedeni vardır. Biz de bu yazımızda duygusal mesafenin en yaygın görülen 5 nedeni üzerinde duracağız.

1- Partnerinizin Biraz Yalnız Kalmaya İhtiyacı Olabilir

Bir ilişki içindeyseniz ve çocuk sahibiyseniz, tek başınıza kaliteli zaman geçirmenin ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. Küçük çocuk sahibi olan bazı partnerler kulaklık takarak, kendisini televizyon izlemeye vererek ya da sürekli internet ve telefonla meşgul olarak yalnız kalmaya çalışıyor olabilir. Bu partnerlerin tek amacı biraz yalnız vakit geçirmek istemek olabilir. Partnerinizle ilgili bu durumları gözlemliyorsanız, ona tek başına vakit geçirmek isteyip istemediğini sorun. Eğer partneriniz yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu belirtiyorsa bununla ilgili hangi çözüm yollarının uygulanması gerektiğini konuşun. Bir plan yaparak karşılıklı olarak birbirinize alan yaratın ve siz de yalnızlığın keyfini çıkarmaya çalışın.

2- Partneriniz Stresli ve Sıkıntılı Bir Dönemden Geçiyor Olabilir

İnsanlar, genellikle sorunlu ve stresli dönemlerinde duygusal olarak kendisini geriçeker. İş yaşamında ya da kişisel hayatta karşılaştığı stres yaratan durumlara neden olan faktörlerle ilgili partnerinize destek olmaya çalışın. Stresli hissetmesinin nedenlerini ve nasıl hissettiğini sorabilirsiniz. Ve siz, partnerinizin bu sorunlarla başa çıkabilmesi için ne yapabilirsiniz? Alternatif seçenekler üzerinde yoğunlaşın. Partneriniz, ileri boyutlarda bir sorun yaşıyorsa profesyonel destek alması için yönlendirebilirsiniz.

3- Partneriniz Sizinle Aynı Duyguları Paylaşmıyor

Uzun bir ilişki içindeyseniz ve duygusal bağı güçlendirmek için yeterince çaba sarf etmediyseniz, karşı taraf ilişkiniz ve duygularıyla ilgili karışık bir duygu durumunun içine girmiş olabilir. Aranızdaki bağın aşındığını düşünüyorsanız, uygun bir zamanda ciddi bir konuşma yapın. Partnerinize ilişki hakkında hissettiği duyguları ve kendinizle ilgili hangi yönleri değiştirebileceğinizi sorun. İçinde bulunduğunuz duruma partnerinizin bakış açısından da bakmaya çalışın.

4- Uzaklaşma ve Kaçınma Döngüsüne Girdiniz

Partneriniz sizin muhtaç olduğunuzu düşünebilir. Bu nedenle kendilerini bir adım geri çekiyor olabilirler. Partnerinizin bir adım uzaklaşması, sizi daha fazla endişeli ve terk edilmiş hissettirebilir. Bu endişe ve terk edilme duygusuyla partnerinizin üzerine daha çok gitmenize neden olabilir. Bunun sonucunda partneriniz kendisini bir adım daha geri çekecektir. Böylece bir kaçınma döngüsüne girmiş olursunuz. Bu durumla karşı karşıyaysanız, öncelikle sizin kendinizi geri çekmeniz gerekir. En az 1 hafta kadar partnerinizin üzerine gitmemeye ve ona “muhtaç” bir görüntü vermemeye çalışın. Eğer bunu yapmakta zorlanıyorsanız bu durum, bağlanmayla ilgili güçlü bir sorununuz olduğunun işareti olabilir.

5- Eleştiri ve Geri Çekilme Döngüsüne Girdiniz

Aranızda oluşan duygusal kopukluk, karşı tarafı daha fazla eleştirmenize neden olabilir. Bazı ilişkilerde partnerlerden biri, diğerini sürekli eleştiriryetersiz ve başarısız hissettirir. Sürekli eleştiriye maruz kalan kişiler de çareyi geri adım atmakta ve uzaklaşmakta bulur. Buna maruz kalan kişiler, memnuniyetsizlikle ve tatminsizlikle karşılaşacaklarını düşündükleri için karşı tarafla çok az etkileşime girer. Öfkelenen partnerler, geri çekilen diğer partnerlere çok daha sert ve eleştirel bir tavır sergileyebilir. Bunun sonucunda eleştirilen partner bir adım daha uzaklaşır ve bir çekilme döngüsü başlar. Partnerinize sert davranıyorsanız nazik olmaya çalışın ve karşı tarafta meydana gelen değişimleri gözlemleyin.

Kategoriler
Aşk ilişkileri

Sevgilinizle İzlememeniz Gereken 6 Film

Daha önceki yazılarımızda, partnerinizle izleyebileceğiniz filmlerle ilgili bir liste hazırlamıştık. Bu yazımızda ise partnerinizle izlememeniz gereken bir film listesi derledik.

Bir ilişkide en keyif verici aktivitelerden biri de partnerlerle birlikte film izlemektir. Romantik ve pozitif filmler, eğlenceli bir gecenin ya da ilk randevunun iyi bir tamamlayıcısı olabilir. O halde neden bazı filmleri partnerlerimizle izlememiz gerekir? Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir: Bu listedeki filmlerin herhangi bir şekilde eleştirisini yapıyor değiliz. Zaten listede birçok seyirci ve eleştirmen tarafından sevilen ve beğenilen filmler yer alıyor. Ancak bu filmleri partnerinizle izlediğiniz esnada veya sonrasında yoğun bir rahatsızlık hissi duyabilirsiniz.

Bu listede yer alan filmler, romantik filmlerin klişelerinden uzaklaşarak insan benliğinin karanlık taraflarını su yüzüne çıkarıyor ve genellikle bir ilişkinin çöküşünü içeren ağır dramatik ögeler içeriyor. Bunun yanı sıra, listedeki filmlerin garip ve güvensiz havasından, şiddet ve cinsellik içeren sahnelerinden de rahatsız olabilirsiniz. Yani partnerinizle bir araya gelip bir film gecesi yapmak istediğinizde bu filmleri seçenekler dışında tutabilirsiniz. O zaman lafı çok uzatmadan listemize geçelim.

1- Kayıp Kız (Gone Girl) – 2014

Son dönemde adından sıkça söz ettiren bir filmle açılışı yapalım. Kayıp Kız, eşinin kaybından sorumlu olduğu düşünülen bir adamın hikayesini anlatıyor. Film aslında tam bir toksik ilişki örneği. Birbirini aldatan eşleri, akıl oyunları ve türlü manipülasyonlar içeriyor. Filmin içine delil karartma ve sahte katiller de girince içinden çıkılmaz bir hikaye karşımıza çıkıyor. Kayıp Kız, her ne kadar bir sırlar yumağı gibi gözükse de aslına bakıldığında bir güven ilişkisi hikayesini anlatıyor. Filmin başrollerinde ise Ben Affleck ve Rosamund Pike yer alıyor.

2- Hayallerin Peşinde (Revolutionary Road) – 2004

Bu filmde, başrolleri Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet paylaşıyor. Bu ikiliyi daha önceden çok tanıdık bir film olan Titanik filminde de beraber görmüştük. Filmin hikayesi, Richard Yates’in 1961 tarihinde yayınlanan aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Film, ilişkileri her geçen gün kötüye giden ve evlilikleri gittikçe karmaşık hale gelen bir çiftin hikayesini anlatıyor. Ayrıca içinde şiddetli tartışma sahneleri de içeriyor. Bu filmi partnerinizle mutlu bir ruh halindeyken izlemeniz, modunuzu düşürebilir.

3- Daha da Yaklaş (Closer) – 2004

Bu film için gerçek bir yıldız geçidi şeklinde bir yorumda bulunabiliriz. Filmin başrollerinde kimler yok ki! Kadroda Natalie Portman, Jude Law, Julia Roberts ve Clive Owen gibi ünlü isimler yer alıyor. Film güven sorunu, aldatma ve çarpık ilişkileri konu alıyor ve ihanetin ne kadar zehirli ve yıkıcı olduğunu çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Filmin gidişatında ise her ne kadar tek bir kişinin yaptığı hatalar başlangıç noktası gibi gözükse de ilk yanlışın etkisiyle birlikte diğer karakterler de içinden çıkılmaz yanlışlara sürükleniyor.

4- Aşk ve Küller (Blue Valentina) – 2010

Aşk ve Küller, mutlu ve geleceğe dair planı olan çiftleri karamsarlığa sürükleyecek bir mesaja sahip. Ryan Gosling ve Michelle Williams’ın canlandırdığı karakterler izleyenleri; evlilik, boşanma ve ayrılık gibi tatsız gerçeklerle yüzleştiriyor. Bu filmde, bir çiftin ilişkilerinin başlangıcından bitişine kadar yaşanılan olayları geçmiş ve gelecekten sahnelerle birlikte veriliyor. Aşk ve Küller, ilginç ve güzel bir başlangıçtan, yorgun ve tükenmiş bir sona sürüklenen bir hikaye. Ancak bu film sadece birlikte keyifli bir film izlemek isteyen partnerleri, hayal kırıklığı ve kasvetli bir havanın içine çekebilir.

5- Ondan Uzakta (Away from Her) (2006)

Ondan Uzakta, çarpıcı ve düşündürücü bir dram filmi. Alzaymır ile mücadele eden bir kadının, kendisi gibi alzaymır olan bir adamla yeni anılar inşa ederken, eski anıları yavaş yavaş silinmeye başlar. Kocası ise eşinin daha mutlu olabilmesi için eşinin gitmesine izin verir. Bu film bir nevi eşinin mutluluğu için kendi mutluluğundan vazgeçişin hikayesidir. Film yaşanılanları ve verilmek istenen duyguyu, karşı tarafa başarılı bir şekilde aktarıyor. Birbirini kaybetmekten korkan çiftlerin bu filmi izlemesi yoğun duygu içeren anlara sebep olabilir. Başrollerde Julie Christie ve Gordon Pinsent yer alıyor.

6- Sadakatsiz (Unaithful) – 2002

Sadakatsiz filmi, mutlu bir evliliği olan bir çiftin ihanet nedeniyle evliliklerin sarsılması ve girdikleri çıkmazı konu alıyor. Başrol oyuncularından Diane Lane’in canlandırdığı karakter Connie Sumner, Richard Gere’ın hayat verdiği Ed Sumner ile evli ve mutlu bir kadındır. Ta ki genç, yakışıklı ve enerjik Paul Martel (Olivier Martinez) ile karşılaşıncaya kadar… Filmin hikayesi, yasak bir ilişkinin insanların hayatında nasıl yıkıcı etkileri olabileceğini gözler önüne seriyor. Bu film konusu nedeniyle, güzel ve mutlu bir film gecesi için düşündürücü ve şüphe yaratan bir film olabilir.

Kategoriler
Aşk ilişkileri

Bitmesi Gereken Bir İlişkiyi Neden Bitiremiyoruz?

Bir ilişkiyi bitirmek çok zordur. Bitirme kararı verme süreci ise fazlasıyla sancılı bir dönemdir. İlişkiyi bitirme kararı almak neden bu kadar sancılı geçiyor ve neden zararlı ilişkileri sonlandırmakta bu kadar zorluk çekiyoruz?

Bazen ne yaparsak yapalım içinde bulunduğumuz ilişkinin kurtarılmasının mümkün olmadığını anladığımız anlar vardır. İlişkimiz ve karşı taraf için harcadığımız çabanın aslında bizi içten içe bitirdiğini ve tükettiğini fark ederiz. Ancak bir ilişkinin en büyük çıkmazlarından birisi de o ilişkiye son noktayı koymaktır. Hele ki çok fazla emek, çaba ve zaman harcanan ilişkileri bitirmek daha zor oluyor.

İlişkiyi sonlandırma düşüncesi başlı başına bir problem. Bazı partnerler bu problemle yüzleşmekten kaçmayı tercih ediyor. Doğru olanın her iki taraf için ilişkiyi bitirmek olduğu bilinse de ilişkiyi devam ettirmek için çok fazla çaba harcanabiliyor. Peki neden bize zarar verdiğini bildiğimiz halde, bir ilişkiyi bitirmekte zorluk çekiyoruz?

Güzel Anılar

İlişkiyi bitirme düşüncesi zihnimizde filizlendiğinde, aklımıza hemen birlikte geçirilen güzel ve eğlenceli anılar gelir. Partnerlerin birçoğu, birlikte geçirilen güzel anıların hatırına ilişkiyi devam ettirmek için çabalayabiliyor. Hele ki ilişkinin başlarında ve romantizmin zirvesinde yaşanan o güzel anılar, ilişkiler için bir şans daha verilmesini sağlıyor. Neredeyse bütün ilişkiler güzel anılarla bezenmiştir. Ancak güzel anıların var olması, kötü anılardan ve yaşanılan hayal kırıklıklarından daha ağır basmamalıdır. Eğer böyle bir durum söz konusuysa, ilişkiyi sonlandırma vaktinin sinyalleri ortaya çıkmaya başlamış demektir.

Öz Güven Zedelenmesi

Size zarar veren sağlıksız bir ilişkiden ayrılmak, sağlıklı bir öz saygı gerektirir. İlişki boyunca partnerinizin sizi küçümsemesi ve yıpratması öz saygınızda zedelenmelere yol açmış olabilir. İlişki uzmanı ve terapist olan Jordan Madison şöyle diyor;

 “Benlik saygısının düşük olması, sağlıksız bir ilişkide kalmada etkili olabilir çünkü kişinin başka hiç kimsenin onları istemeyeceğine inanmasına neden olur, bu yüzden mevcut partneriyle birlikte kalmaya devam ederler.”

İçinde bulunduğunuz ilişki, sizi daha mutlu edecek bir ilişkiye layık olmadığınızı ve elde edebileceğiniz en iyi ilişkinin bu olduğunu düşündürebilir. Yaşadığınız öz saygı zedelenmesi de ilişkiyi bitirmek için adım atmanızı engelliyor olabilir.

Tanıdık Olanın Verdiği Rahatlık

Partnerinizle uzun zamandır birlikteyseniz, muhtemelen ilişkinizde birbirinizi iyi tanımış olmanın verdiği bir rahatlık vardır. Bu süreç içinde birbirinizin neye öfkelendiğini, neye sevindiğini öğrenmişsinizdir. Yeni bir ilişki, en baştan bu süreci tekrar yaşamak demektir. Sıfırdan başlayarak yeni bir insanı tanımak ve yaşama dahil etmek yorucu gelebilir. Ancak bir ilişkiyi bitirmek, hemen yeni bir ilişkiye başlamak anlamına gelmiyor. Elbette uzun süreli bir ilişkinin verdiği rahatlık yadsınamaz. Ancak size zarar veren, enerjinizi tüketen, öz sevginize ve öz saygınıza zarar veren bir ilişkiyi; tanıdık olanın verdiği rahatlık için sürdürmek pek sağlıklı bir karar değil.

İlişkinin Eskisi Gibi Olabileceği Umudu

Emek ve zaman harcanan bir ilişkiyi bitirme kararı vermek kolay değildir. Bu nedenle ilişkiye son noktayı koymadan önce, genellikle insanlar ilişkinin tekrar eskisi gibi olacağı umut edilir. Ancak sorun ilişkide değil, sorun ilişkiyi yürütmede başarısız olan partnerlerle alakalıdır. İlişkiyi toparlamak için samimi ve ciddi bir konuşmanın ardından yine en başa döndüğünüzü görüyorsanız, ilişkinin ömrü pek uzun gözükmüyor demektir.

Yalnız Olmak İstemiyorsunuz

Yalnızlık korkusu sadece romantik ilişkilerde değil, yakın ilişkilerimizi bitirmemize de engel olan en önemli nedenlerin başında gelir. Özellikle uzun ilişki yaşayan partnerler, zamanla kendilerini karşı tarafa ve ilişkisine bağımlı hissedebilirler. Birçok şeyi birlikte yapmanın verdiği güven, artık her şeyi tek başına devam ettirme düşüncesine set çekebilir. Ancak sağlıklı bir ilişki, her iki partnerin de ilişkiden ve diğer partnerlerinden bağımsız ve yalnız hareket edebildiği ilişkilerdir. Yalnızlığa yüklediğiniz anlamları değiştirin. Yalnızlık, sadece uzun zamandır alışık olmadığınız bir durumdur. Ayrıca ailenizi ve arkadaşlarınızı da düşünün. Muhtemelen ilişkinizden önce hayatınızda yer alıyorlardı ve ilişkinizden sonra da sizinle birlikte olacaklar.

Pişman Olma Korkusu

Bazen bizi kısıtlayan, hareket alanımızı daraltan kişilerden ve durumlardan vazgeçmekte güçlük çekiyoruz. Özellikle pişman olma korkusu, vazgeçmemizi engelleyen faktörler arasında. Ancak daha gerçekleşmemiş bir durum için endişelenmeye gerek yok. Bittiğinde nasıl hissedeceğinizi tam olarak kestirmekte güçlük çekseniz de doğru bir karardan pişman olma olasılığınız yok denecek kadar azdır.

Kategoriler
Aşk ilişkileri

Aile İçi İletişimi Nasıl Güçlendirebiliriz?

İnsanlar arası iletişim kurmak başlı başına zor ve karmaşık bir problem olarak karşımıza çıkarken, aile içi iletişimin zorluğunu tahmin etmek zor değildir. Aile üyelerimiz hem biyolojik hem de sosyal olarak en yakınlarımız olmasına rağmen, aile içi iletişim kurmakta güçlükler yaşayabiliyoruz. Peki daha sağlıklı bir aile içi iletişim için ne yapılmalıdır? İletişim ve ilişki uzmanları tarafından verilen tavsiyeleri derledik.

Aile içi iletişim; hayatımızı, ilişkilerimizi, fikirlerimizi, hayata bakış açımızı etkileyecek ölçüde büyük etkiye sahip, güçlü bir kavramdır. Aile içi iletişim önemlidir çünkü aile üyelerinin ihtiyaçlarını, endişelerini ve isteklerin birbirlerine ifade etmelerini sağlar. Aynı zamanda aile içi iletişim karmaşıktır çünkü tartışmaları, iletişim kopukluklarını, ebeveynler ve yetişkin çocuklar arasındaki iletişimin zorluklarını da kapsar.

Aile içi iletişimin bu kadar karmaşık olmasının bir nedeni ise her aile ferdinin aslında bir birey olarak kendine ait kişisel sorunlarının olması ve geçmişteki aile deneyimlerinin etkilerinin sürmesidir. Bir de buna aile içi dinamikler de eklenince, aile içi iletişim çok daha derin boyutlar kazanmaya başlıyor. Ancak şunu da unutmamalıyız; aile içi problemlerin, kaygıların ve anlaşmazlıkların yaşanması doğaldır ve sağlıklı bir aile içi iletişim ile bu sorunların üstesinden gelmek mümkündür.

Sağlıksız Aile İçi İletişimin Nedenleri

– Bir şeyi yapma konusunda farklı kişiliklerden dolayı ortaya çıkan anlaşmazlıklar.

– Bağırmak.

– Sessiz muamele ya da hiç konuşmamak.

– “Her zaman” ve “asla” gibi kelimeler kullanmak.

– Hakaret içerikli konuşmalar veya lakaplar takmak.

– Pasif agresif eylemler.

– Sen dili kullanmak, suçlayıcı ve yargılayıcı tavırlar sergilemek.

– Kültürel farklılıklar ve kuşak farklılıkları.

– Ebeveynler arasındaki sorunların çocuklara yansıtılması.

– İletişim kopukluğundan dolayı aile fertlerinin birbirleri hakkında yanlış varsayımlarda bulunması.

– Davranışı kötü olarak nitelendirmek yerine kişiyi kötü olarak etiketlemek.

– Tehdit dili kullanmak ve fiziksel olarak zarar verici davranışlar.

Ailelerin daha iyi bir iletişim kurabilmesi ve aralarında iletişimin kalitesini arttırabilmesi için yapabilecekleri birçok şey vardır. Uzmanlar tarafından tavsiye edilen ve iletişimi güçlendirmek için uyulması faydalı olacak bazı önerileri takip etmek, aile içi iletişimi güçlendirebilir.

Daha Çok Vakit Geçirin

Günümüzde ailelerin karşılaştığı en büyük problemlerden biri de yanlış anlaşılma ve eksik iletişimdir. Aile içi iletişimin güçlendirilmesi için önemli faktörlerden biri de zamandır. Bilikte zaman geçirmek, iletişim eksikliğini azaltabilir. Bu nedenle birlikte zaman geçirebilmek için fırsatlar yaratmaya çalışın. Aile üyeleriyle iletişim kurabildiğinizde, kendi düşüncelerinizi ve inandığınız şeyleri ifade edebilme şansınız olur. Aynı fikirde olmasanız bile aile fertlerinizin düşüncelerini daha iyi öğrenmiş olursunuz. Böylece aile üyelerinin sözlerinin ve eylemlerinin nedenlerini daha iyi gözlemlersiniz.

Açık ve Doğrudan İletişim Kurun

Sağlıklı aileler, fikirlerini birbirlerine doğrudan ve açık bir şekilde iletirler. Yani aile fertleri fikir ve duygularını, araya başka kimseyi konumlandırmadan ve iletişimi bağlamından koparmadan diğer aile ferdine iletir. Böylece yanlış anlaşılmaların önüne geçilir. Dolaylı ve belirsiz iletişim ise aile içi yakınlığı ve üyeler arası bağı zayıflatır.

İyi Bir Dinleyici Olun

Etkili bir iletişimin oluşması için karşı tarafın mesajlarını iyi şekilde dinlemek ve analiz etmek gerekir. İyi bir dinleyici olmak ise karşı tarafın bakış açısını anlamayı gerektirir. Karşınızdaki kişi ister eşiniz olsun ister çocuğunuz olsun, sözel ve sözlü olmayan mesajlarına dikkat etmeniz gerekir. Sözlerin, mimiklerin ve eylemlerin ardında yatan alt mesajı iyi kavramak gerekir. Bunun için de karşı tarafın bakış açısını kabul etmeli ve ona saygı duymalısınız. Karşı tarafın söylediklerinin değersiz olduğunu hissettirmemek için odak noktanızı tamamen o kişiye ve söylediklerine yöneltmelisiniz.

Aile İçi Dedikoduyu Bitirin

Bazı durumlarda aile üyeleri birbirleri hakkında konuşmayı severler. Ancak bu, birçok konuyu yanlış anlaşılır hale getirebilir. Hatta bazı durumlarda ise konunun gerçekliği başka bir boyut kazanmış olur. Daha önceden aile içi iletişim sorunlarının önemli nedenlerinden birinin eksik iletişim olduğunu belirtmiştik. Eksik iletişim, yanlış anlaşılmaları doğurabilir. Bir aile üyesi ya da konu hakkında oluşan yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak için doğrudan konunun muhattabı ile iletişim kurmak gerekir. Ayrıca bu durum, aile içindeki dedikodulara konu olan kişiler fazlasıyla kırıcı olabilir.

Olumlu Bir Tavır Takının

Yapılan araştırmalar, mutsuz aile ilişkilerinin genellikle küçümseme, eleştiri ve hakaret gibi olumsuz iletişim modellerinden kaynaklandığını belirtiyor. Bu iletişim modelleri de aile üyeleri arasındaki sorunları daha da derinleştiriyor. Ailedeki iletişimi daha olumlu bir havaya dönüştürmek için aile üyelerinin birbirlerini destekleyici ve motive edici tavırlar sergilemesi ve yapıcı eleştiride bulunması gerekir. Öncelikle böyle bir olumsuz tavır içerisindeyseniz bu davranış şeklinden uzaklaşmalısınız. Bunun yanında, bu davranışların karşı tarafı ne kadar kötü hissettireceği üzerine düşünmeli ve empati kurmaya çalışmalısınız. Aile üyenizi teşvik edici ve destekleyici ifadeler kullanmaya özen göstermelisiniz.

Kategoriler
Aşk ilişkileri

Partnerinizle Aranızdaki Bağı Güçlendirmenin 5 Yolu

Romantik ilişkilerin en önemli unsurlarında biri olan karşılıklı kurulan duygusal ve romantik bağ, birçok nedenden dolayı aşınabiliyor. Bu durum ise ilişkilerin geleceği için önemli sorunları doğuruyor. Böyle bir sorunun önüne geçmek için nelere dikkat edilmelidir? Bu yazıda, duygusal bağı güçlendirmek için dikkat edilmesi gereken konular üzerinde duracağız.

Aşk, ilişkiler için gereklidir ancak yeterli değildir. Söz konusu yeni başlamış bir ilişki veya uzun yıllar devam eden bir ilişki olsun, bütün ilişkilerin temelinde karşılıklı oluşturulmuş romantik bir bağ ve saygı yer alıyor. İlişkilerde bahsedilen karşılıklı bağı kurabilmek için zaman ve emek gerekiyor. Uzun süredir devam eden ilişki sorunları ve partnerlerin kişisel hayatında yer alan problemler, partnerler arasındaki bağı zayıflatabiliyor.

Partnerler arasında zayıflamış olan bağı tekrar güçlendirmek mümkün. Bunu yapmak için büyük ve abartılı jestlere gerek yok. Küçük adımlar da ilişkiyi kurtarıcı etkiye sahip olabilir. Burada önemli olan, bu küçük adımları devam ettirebilmek. Başta da belirtildiği gibi ilişkiler emek ister. Belki de aranızdaki bağın aşınması, birbiriniz için yeteri kadar zaman ve emek harcamamızın sonucu olabilir.

1- Ben Dilini Kullanın

Ben dili, bir insanın duygu ve düşüncelerini kendisini merkeze koyarak ifade etmesidir. Suçlayıcı değildir, karşı tarafın empati kurmasını sağlar ve asıl mesajı karşı tarafa doğru bir şekilde aktarır. İlişkilerde partnerlerin kendisini ifade ederken kullanabileceği en doğru ifade biçimidir. Örnek vermek gerekirse “Kendimi yalnız hissediyorum.” cümlesi, ben dili ile kurulmuş bir cümledir. Hiçbir suçlayıcı tarafı yoktur. Sen dili ile kurulmuş cümleler bir bakıma yıkıcı ve tehlikelidir. “Sen” ile başlayan cümleler genellikle yargılayıcıdır. “Senin yüzünden” şeklinde başlayan bir cümle, o konuşmayı olması gereken noktaya taşımaz. Yani kendimize ait fikir ve duygularımızı karı tarafa iletirken suçlayıcı ve itham edici bir tavırdan kaçınarak probleme odaklı ben dilinin kullanılması, en faydalı iletişim yolu olacaktır.

2- Birlikte Zaman Geçirin

Birlikte zaman geçirmenizi engelleyecek her şeyi dışarıda bırakın. Kesintiler ve dış uyaranlar olmadan vakit geçirmek, aradaki bağı güçlendirmek için etkili bir adım olabilir. Partnerler fiziksel olarak birlikte olsa bile zihinsel ve psikolojik olarak birbirlerinden uzak olmaları, birlikte vakit geçirmek olarak adlandırılamaz. Birlikte kaliteli vakit geçirebilmek önemlidir. Kaliteli vakit geçirmek için de dikkat dağıtıcı bütün unsurları ortadan kaldırmanız gerekir. Her iki partner, tamamen birbirine odaklanmış olmalıdır. Birbirinizle kaliteli vakit geçirmek için öncesinden plan yapabilirsiniz. Bu şekilde plan yapmak, günlük yaşamınıza da heyecan katacaktır.

3- Yeniliği Canlı Tutun

Uzun süreli bir ilişki içinde olmak partnerler için hem avantajlı hem de dezavantajlı durumlar yaratır. En büyük avantajı, partnerlerin birbirini iyi tanıdığı bir noktaya gelmiş olmalarıdır. Dezavantajı ise ilişkide “yeni” kavramının geçerliliğini yitirmiş olmasıdır. Birbirini uzun süredir tanıyan çiftler, birlikte yeni şeyler yapmakta zorlanabilir. Yeniliğin olmadığı yerlerde heyecan azalabilir. Bunun önüne geçmenin basit bir yolu var: Yeni aktiviteler deneyin, yeni yerler keşfedin. Yeni olanı denemeye açık olun. Bilinmeyeni keşfetme deneyimi, her ikiniz için heyecan verici olacaktır. Bu deneyimin heyecanını yaşarken bilikte olmanın keyfi ise bambaşka olacaktır.

4- Birbirinizin Hayatınıza Olan Katkısını Kabul Edin

Öncelikle partnerinizin hayatınıza olan katkısını gözden geçirin. Partnerinizin hayatınıza olan katkısını samimi bir şekilde kabul etmek önemli bir adımdır. Partnerinizin sizin için ne anlam ifade ettiğini ona göstermeye çalışın. Sizin ve çevreniz için yaptığı güzel şeyler için teşekkür edin. Verdiğiniz değeri büyük sürprizlerle ifade etmenize gerek yok. Teşekkür etmek ya da küçük bir iltifatta bulunmak, beklentilerin çok ötesinde anlamlar taşıyabilir.

5- Birbirinize Fiziksel Şefkat Gösterin

Partnerlerin birbirlerine fiziksel temasta bulunması, aralarındaki duygusal yakınlığı arttıracaktır. Araştırmalara göre fiziksel şefkat kişiye kendisini iyi hissettirir, buna yardımcı olacak hormonların salgılanmasına yardımcı olur, stresi azaltır ve partnerler arasındaki tatmin düzeyini yükseltir. Fiziksel şefkat eylemleri; sarılmak, el ele tutuşmak, kucaklaşmak ve dokunmak gibi eylemleri içerir.

Kategoriler
Aşk ilişkileri

İlişkilerin Başında Görülen Ciddi Sorunlar

İlişki terapistleri ve uzmanlara göre bazı sorunlar, ilişkilerin başında daha yaygın görülüyor ve ileride ciddi problemlerin kaynağını oluşturuyor. İlişkilerin uzun ömürlü olabilmesi için potansiyel sorunları baştan fark etmek gerekir. Yeni bir ilişkide görülebilecek sorunlar nelerdir?

Yeni bir ilişkiye başlamak genellikle eğlencelidir. Duygusal ve romantik çekim hissettiğiniz biriyle aynı duyguları yaşıyor olmak bir bilinmezliğin kapısını aralarken, yeni bir hikayeye adım atıyor olmak aynı zamanda heyecan vericidir. İlişkinin başında her iki taraf da birbirine en iyi şekilde davranmaya çalışır ama bazı potansiyel sorunlar, kendisiyle ilgili sinyalini en baştan verir.

Yeni bir ilişkinin verdiği heyecan, potansiyel sorunların ve ileride ciddi derecede büyük krizlere neden olabilecek konuların üstünü örtebiliyor. Hatta bazı partnerler karşı tarafa beslediği yoğun duygular nedeniyle, bu sorunların ileride çözülebileceğine dair bir inanç besliyor. Ancak görmezden gelinen bu problemlerin ileri ki zamanlarda çok daha büyük sorunlara neden olabileceği unutulmaması gerekir.

Ortak Nokta Eksikliği

Bir ilişki için romantik çekim kadar, ortak noktaların varlığı da gereklidir. Elbette kimse birbirine tam anlamıyla benzeyemez. Zaten bir ilişkide partnerlerin birbirine benzemesi değil ortak bir zeminde buluşabilmesi önemlidir. Ortak alanları olmayan iki kişinin, bir ilişkiyi uzun süreli devam ettirmesi pek mümkün görünmüyor. Ortak noktalar sadece hobi veya ilgi alanlarıyla ilgili değildir. Kişilik özelliklerinin de birbiriyle tamamlayıcı olması gereklidir. Örneğin içe dönük ve evinde vakit geçirmek isteyen bir partner ile dışa dönük ve dışarıda sosyalleşmekten hoşlanan bir partner, ilişkileri boyunca büyük sorunlarla karşılaşabilirler.

Kontrol Eden ve Talep Eden Kişilik

Aşırı kontrolcü ve talepkar partnerler, toksik ilişkilerin habercisi olabilir. Bu kişiler, partnerlerinin üzerinde tahakküm kurarak hayatları üzerinde kontrol sağlamak ister. İlişkinin başlarında yoğun bir kontrol ve manipülasyon olmasa da kontrolcü partnerler, bir şekilde bu durumla ilgili önemli ipuçları veren davranışlar sergiler. Karşı tarafı ailesinden ve çevresinden soyutlamaya yönelik davranışları, kontrolcülüğün ilk adımlarından biri olabilir. Aynı zamanda bu kişiler, kıskançlık adı altında partnerlerinin davranışlarını kısıtlayabilirler. Talepkar partnerler,ilişkinin başlarında daha az istekte bulunmaya özen gösterir. İlk zamanlarda, talepkar görünmemek için partnerlerine çeşitli hediyeler alarak ya da iyilik yaparak karşılığında bir beklenti içine girebilirler. İstediklerini alamadıklarında agresif tavırlar sergileyebilirler.

Farklı Harcama Alışkanlıkları

Parasal sorunlar, ilişkilerde sıklıkla gündeme gelen sorunlar arasında yer alır. Para harcamayla ilgili alışkanlıklarımız bir anlamda hayat tarzımızı da önemli ölçüde etkilemektedir. Bu nedenle partnerlerin parayla ilgili tutumları da ilişkilerde önemli sorunlar yaratabilir. Tasarruf yapmak isteyen bir partner ile günlük harcama yapmaktan hoşlanan bir partner için mali sorunlar, zamanla çok daha derin krizlere neden olabilir. Yemek sonrası ücretin nasıl ödeneceği konusunda bile anlaşamıyorsanız; ileri ki dönemlerde evin ihtiyaçları, faturaları ödeme ve hayatınızı idame ettirme gibi parasal konularla ilgili ciddi sorularla karşılaşabilirsiniz. Parasal sorunlar, asla çözülemeyecek bir problem değildir. Üzerine konuşularak çözüme varmak mümkündür.

Geçmişten Gelen Sorunlar

Yeni bir ilişkiye başlamadan önce partnerlerin aklında şu soru belirebilir: “Geçmişteki ilişkisini unutabildi mi?” Bu sorunun cevabı konusunda emin değilseniz, ilişkinizde bir çatlak şimdiden oluşmuş demektir. Her insanın geçmişinde ilişkiler, eski partnerler, kalp kırıklıkları ve unutulmayan aşklar olabilir. Ancak sağlıklı ve mutlu bir ilişki, yeni bir sayfa gerektirir. Her iki partner de birbirlerinin geçmişine takıntılı davranırsa, bu sorun adeta bir hortlak gibi ilişkinin en mutlu anlarını bile gölgeleyebilir.

Sınır Sorunları

İlişkilerin başında partnerler sürekli birbiriyle zaman geçirmekten hoşlanır. Bu doğal bir durumdur. Ancak birlikte zaman geçirmek kadar ayrı zaman geçirmek de önemlidir. İlişkilerde sağlıklı sınırlar kurabilmek önemlidir ve bunu ilk zamanlarda yapabilmek gerekir. En baştan birbirine özel alan tanımayan partnerler zamanla diğer insanlardan izole olabilir ve yalnız kalabilir. Sağlıklı sınırlar belirleyememek aynı zamana partnerlerin ilişkilerine bağımlı olmasına ve öz güven aşınmasına neden olabilir. Ve tabi ki yeni bir ilişki ne kadar heyecanlı olsa da bazı konularda taviz verilmemesi gerekir. Mutlu bir ilişki, mutlu partnerlerle mümkündür. Kendinden olması gerekenden fazla veren bir kişi, ilişkilerinde ki beklentilerine ulaşmakta hayal kırıklığı yaşayabilir.

Kategoriler
Aşk ilişkileri

İlişkilerde Yıkıcı Etkiler Yaratan Sessiz Muamele Nedir?

Daha önceki yazılarımızda sessiz muameleden ufak da olsa bahsetmiştik. Bu yazımızda ise sessiz muamele nedir? Nasıl başa çıkılır? Bu sorular üzerinde duracağız.

İlişkilerde partnerler için her zaman, her şey yolunda gitmez. Bazen öfkeleniriz, bazen kızarız, bazen de büyük hayal kırıklıkları yaşarız. Sorunlara verilen tepkiler ise genelde bir eyleme dökülmüş olur. Konuşmak, bağırmak, el kol hareketleri, mimikler veya hiç istenmese de fiziksel olarak zarar vermek eyleme dökülmüş davranışlardır. Bir de eyleme dökülmeyen tepkiler vardır. Bunlardan biri de psikolojik manipülasyon yöntemlerinden biri olan sessiz muameledir.

Sessiz Muameleme Nedir?

Sessiz muamele, iletişime geçmek isteyen kişiyle iletişim kurmayı reddetmektir. İletişim kurmak isteyen kişinin söylediklerine cevap vermemek, o kişiyi görmezden gelmek, davranışlarını yok saymak ve hatta varlığını reddetmektir. Sessiz muameleme, her ne kadar kırgınlığı ve kızgınlığı ifade etmenin tepkisiz ve basit bir yöntemi olarak gözükse de duygusal bir manipülasyon ve psikolojik şiddet türüdür. Yakın ilişkilerde çok sık rastlanan bir sorundur.

Sessiz Muamelenin Zararları

Sessiz muamelenin amacı bir anlamda karşı tarafı cezalandırmaktır. Sessiz muamele yöntemini kullanan kişilerin zarar verme niyeti olmasa da karşı taraf üzerinde pasif ve psikolojik şiddet uygulamış olur. Bu duruma maruz kalmış kişiler, kendilerini değersiz hisseder. Suçluluk ve korkuyla karşı karşıya kalırlar. Öfkebilinmezlik ve kafa karışıklığıyla ne yapacaklarını bilmez hale gelebilirler. Bu olumsuz duygu durumları, zamanla kişilerde olumsuz psikolojik etkilere neden olur.

Sessiz muamelenin uzun bir süre devam etmesi, buna maruz kalan kişilerde strese neden olur ve kişinin kendisini kontrol etmesi zorlaşır. Bu kişiler, kendilerini reddedilmiş hisseder ve duygusal bir acı yaşarlar. Özellikle buna maruz kalma nedenini bilmeyen kişiler, sorunu anlamak için fazlasıyla zaman ve enerji harcar. Sessiz muameleye maruz kalan kişiler, karşı tarafı kazanmak için elinden geleni yapar ve başarısız olduklarında fazlasıyla incinirler. Bütün suçun kendisine olduğunu ve varlığının değersiz olduğunu düşünmeye başlar. İşte bu yüzden psikolojik şiddet ve gizli duygusal istismar biçimi olarak da adlandırılır çünkü uzun süreli sessiz muamele, maruz kalan kişiye kendisi hakkında olumsuz bir yanılsama yaratır.

Sessiz muamele, bir ilişkide partnerler arasındaki köprüleri yıkar ve tüm iletişim yollarını kapatır. Bu nedenle ortada bir sorun varsa bile bu sorunun daha da derinleşmesine yol açar. Sessiz muamele karşısında ne yapılmalıdır?

1- Olayların Soğuması İçin Zaman Verin

Sessiz muamelenin öncesinde büyük bir tartışma ve öfke patlaması yaşandıysa, her iki tarafın da yatışması için bir süre sesiz kalması gerekebilir. Sessizlik, tartışmanın nedenlerini daha iyi anlamanıza ve olayları daha analiz edebilmenize yardımcı olur. Bu nedenle partnerinizin üzerine gitmeden bir süre sakin kalmak faydalı olacaktır.

2- Karşı Tarafın Duygularını Kabul Edin

İlk olarak savunmacı olmaktan ve çözüm aramaktan vazgeçin. Öncelikle, karşı tarafın duygularını anlamaya çalışın. Neden iletişim kurmak yerine sessiz muamele uyguluyor? Neden konuşmayı reddediyor? Bu sorular üzerine düşünün.

3- Hatanızın Olmadığını Düşünüyorsanız Özür Dilemeyin

İnanmadığınız ve suçlu olmadığınızı düşündüğünüz durumlar için özür dilemeyin. Suçsuz olunduğu halde özür dilemek, ileri ki zamanlarda benzer bir sorunda tekrar sessiz muamele uygulanmasının önünü açar. Ayrıca samimiyetsiz bir özür daha fazla sorun yaratabilir. Bunun yerine karşı tarafın neler hissettiğini anlamaya çalıştığınızı ifade edin ve empati kurmaya çalışın.

4- Gerçekten Hatalıysanız Özür Dileyin

Partnerinizi incitecek veya onu kızdıracak bir şey yapıp yapmadığınızı her yönüyle düşünün. Eğer hatalı olduğunuzu düşünüyorsanız özür dilemekten çekinmeyin. Hatalıysanız, karşı tarafın uyguladığı yöntem ne kadar yanlış olsa da bunun başlangıç noktasının sizin yaptığınız bir hata olduğunu unutmayın. Bu nedenle hatasını anlamış birinin samimi özrü, birçok sorunun çözümü olabilir.

5- Kendinize Odaklanın

Karşı tarafın duygularını anlamaya çalıştınız ve bütün iletişim teklifleriniz reddedildiyse, karşı taraf adım atana kadar beklemeniz gerekir. Sessiz muamelenin aynı zamanda bir kontrol ve manipülasyon aracı olduğunu unutmayın. Karşı taraf sorunu çözmek yerine, sesiz muamele konusunda ısrarla tutumunu sürdürmeye devam ediyorsa; bu durum pasif agresif bir kontrol mekanizmasına dönüşmüş olabilir. Karşı taraf, sizin kendinizi kötü hissetmenizden besleniyor olabilir. Bu noktadan sonra elinizden geleni yaptığınızı unutmayın ve daha fazla manipüle olmamak için odak noktanızı kendinize yönlendirin. Karşı tarafın ilk adımı atmasını bekleyin.

Kategoriler
Aşk ilişkileri

Evlilik Baskısıyla Nasıl Başa Çıkılır?

Son dönemlerde insanların evlilik hakkındaki düşünce ve tutumları değişmeye başladı. Bu değişikliğin karşısında toplum ve kültür, büyük bir çoğunluğun üzerinde evlilik için baskı aracına dönüştü. Birçok insan için önemli bir sorun haline gelen evlilik baskısıyla ilgili yazımız sizleri bekliyor.

Toplumun genelinde standartlaştırılmış bir yaşam çizgisi kabul görmüş durumda. Bu standart çizgi, ilişkiler için de oluşturulmuştur. Bu konuyla ilgili ilişki merdiveni kavramından daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Yine de ilişki merdivenini kısaca tanımlayalım. İlişkilerimiz, toplum tarafından kabul görmüş belli bir sıra ve aşamalara göre ilerliyor. Birçok insan romantik ilişkileriyle ilgili kararlarını bu sıraya göre veriyor. Aslına bakacak olursak bu bir kural değil. Her insan, hayatını farklı noktalara yönledirmekte özgürdür. Ancak birçok kişinin özgür seçimleri, evlilik söz konusu olduğunda aile ve özellikle akranlar tarafından sorgulanıyor ve eleştiriliyor.

Evlilik insanların hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biridir. Hem evlilik hem de evlilik kararını vermek, zor ve karmaşık bir süreçtir. Günümüzde birçok insanın evlenme konusunda ki düşünceleri, modern hayatın da etkisiyle değişmeye başladı. Yukarıda bahsettiğimiz ilişki merdivenini kullanmak yerine, kendi hayat basamaklarını kullanmak isteyenlerin sayısı gittikçe artıyor. Bunun yanında, toplumda evlilik konusunda baskıcı davranan önemli bir kesim de mevcut. Bu kesim, evlenme konusunda karar veremeyen, evlenmeyi reddeden ya da gerçek aşkı bulduğunda evlenmek isteyen kişiler üzerinde büyük bir baskı uyguluyor.

Siz de evlilikle ilgili arkadaşlarınız, akranlarınız ve aileniz tarafından baskıya maruz kalıyor olabilirsiniz. Evlilikle ilgili sorularla karşı karşıya kalmak, kaygı ve strese yol açmış olabilir. Belki bu sorular size, kendinizi “yanlış yolda” ya da “geç kalmış” hissettiriyor olabilir. Ancak yanlış olan özgür tercihleriniz değildir. Yanlış olan çevrenizin size uyguladığı baskı ve üzerinizde yarattığı olumsuz etkilerdir. Evlilik baskısına maruz kalıyorsanız ne yapabilirsiniz? Bu yazıda hayatınızı kolaylaştırabilecek bir kaç tavsiyeyi listeledik.

1- Herkes Hayatı Aynı Şekilde Yaşamak Zorunda Değil

Evlilik fikri güzel ve heyecan vericidir ama bu durum, psikolojik ve duygusal olarak evliliğe hazır olan kişiler için geçerlidir. Herkes 25 yaşında evlenip 30 yaşına gelmeden anne ve baba olmak zorunda değildir. Toplum ve yakın çevreniz evlilik, çocuk sahibi olma gibi önemli konularda belli yaş aralıklarına odaklanmış olabilir ama herkes aynı yaş aralığında evlenmek mecburiyetinde değildir. Herkesin yaşam hikayesi birbirine benzemek zorunda da değildir. Her insanın yaşamı biriciktir ve kendine özel bir hikaye yazmaya hakkı vardır. Bu baskılarla mücadele edebilmek için sizin de bu düşünce kalıplarından kurtulmanız gerekir. Siz de toplumun dayattığı baskıyı, kendi üzerinizde uygulamayın.

2- Ne Yapmak İstediğinize Odaklanın

Önce kendinize ne istediğinizi sorun. Evlenmek mi istiyorsunuz? Kariyer yapmak mı? Eğitim hayatınıza devam etmek mi? Ne istediğiniz konusunda kendinizden emin olduğunuzda, başkalarının söyledikleri sizi daha az etkiler. Kendinizden emin olmak, baskı ve eleştirilere karşı daha sağlam durmanızı sağlar. Eğer kararlıysanız, bir süre sonra çevrenizden gelen baskılar sizin için önemini yitirecektir.

3- Savunmacı ve Öfkeli Davranmayın

Duygularınızı aktarırken öfkeli ve savunmacı olmayın. Bu tür davranışlar, karşı tarafın kendi düşüncesini savunmasına neden olur. Konuşmanız, bir sonuca varmayan fikir çatışmasına dönüşür. Karşı tarafın endişelerini anladığınızı ve önemsediğinizi belirtin ve neye odaklanmak istediğiniz konusunda dürüst olun. Aksini düşünen yakınlarınıza kendinizi kibarca açıklayın. Ancak kendinizi suçlu hissettiren, zihninizin karışmasına neden olan ve üzerinizde olumsuz etki bırakmaya devam eden kişilere, bu konu hakkında bir daha konuşmak istemediğinizi açık ve net bir şekilde ifade edebilirsiniz.

4- Duygularınızı Paylaşın

Genellikle çevremizdeki insanlar, şahsımız ve geleceğimiz hakkında yorum yaparken ne hissettiğimizi görmezler. Duygular somut değildir. Eğer biz duygularımızı dürüst bir şekilde aktarmazsak, karşı taraf hissettiklerimizden bihaber olabilir. Bu nedenle sadece evlilik konusunda değil yakın ilişkimizde de duygularımızı dürüst ve samimi bir biçimde paylaşmalıyız. Aynı şekilde siz de ailenizin endişelerini ve evlilik baskısının ardında yatan düşünceleri anlamaya çalışın. Karşılıklı duygu paylaşımı, kesin çözüm olmayabilir ama büyük çatışmaların ve tartışmaların önünü kesebilir.

5- Sorulardan Kaçınmayın

Ailenizden ve arkadaşlarınızın size evlilikle ilgili sorular sormasından çekinmeyin ve cevaplamaktan kaçınmayın. Bu sorulardan kaçmak, sizin sorununuzu çözmenize yardımcı olmaz. Açık bir iletişim kurmak, hayatınızla ilgili planlarınızı ve endişelerinizi karşı tarafa doğru bir şekilde aktarmanızı sağlar.

Kategoriler
Aşk ilişkileri

En Sık Rastlanılan 6 İlişki Problemi

Uzmanlara göre ilişkilerde sıkça tartışılan belli başlı konular var. İster evlilik olsun ister flört olsun her ilişkinin sorunları, hemen hemen aynı konular üzerinde yoğunlaşır. Bu sorunlar nelerdir ve nasıl yaklaşılması gerekir?

Yeri geldiğinde kendimizle bile kavga ediyorken, iki insanın olduğu yerde çatışma olmaması mümkün müdür? Hayatımızın büyük bölümünü paylaştığımız partnerimizle bir tartışma ya da çatışma yaşanmaması neredeyse imkansızdır. Arada romantik ve güçlü bir bağ mevcut olsa da her iki partner kendine ait duyguları, fikirleri ve değerleri olan iki ayrı bireydir. Bu nedenle tartışmalar kaçınılmazdır. Şunu da unutmamak gerekir. Mutlu çiftler de tartışır. Ancak önemli olan bu tartışmaların üstesinden gelebilmek ve her tartışmadan daha güçlü bir ilişkiyle çıkabilmektir. Bahsi geçen bu sorunlar nelerdir? Gelin bir göz gezdirelim.

1- Parasal Sorunlar

Maddi konular, ilişkilerin her evresinde karşılaşılan bir sorundur. Partnerler arasındaki gelir farkı, ilişkilerde tartışmaları tetikleyebilir. İlişkilerdeki parasal sorunların bir diğer nedeni de partnerlerin parayla ilgili farklı harcama tutumlarıdır. Parasal sorunların gündeme gelmesi için yapılması gereken, ortak harcamalarla ilgili bir plan oluşturmaktır. Kimin neyi ödeyeceğini önceden belirleyin ve bu plana sadık kalmaya çalışın. Bir plana sahip olmak, parayla ilgili sorunların yarattığı stresi azaltacaktır.

2- Günlük Stresten Dolayı Yakınlığın Azalması

Özelikle uzun süreli ilişkilerde çok sık rastlanılan bir sorundur. Uzun süreli ilişkisi olan çiftler, bir süre sonra günlük stresten dolayı birbirinden uzaklaşabiliyor ve birlikte zaman geçirmeyi bir kenara itilebiliyor. Bu durum, partneriyle zaman geçirmek isteyen ama belli nedenlerden dolayı bunu başaramayan kişiler için büyük bir problem haline gelebiliyor. Böyle bir sorun ise partnerlerin kendisini yalnız hissetmesine neden oluyor. Eğer bu tür bir problemle karşı karşıya kaldıysanız ilk yapmanız gereken, birlikte güzel ve samimi vakit geçirmek istediğinizi partnerinizle açık bir şekilde paylaşmanız olacaktır. Doğrudan iletişime geçmek yerine kendinizi geri çekerseniz, aranızda duygusal mesafenin oluşmasına neden olabilirsiniz.

3- İletişim Hataları

İnsanlar, ilişkilerinde genellikle yanlış iletişim yollarına başvurur. Yanlış iletişim ise ilişkilerdeki tartışmaların ve çatışmaların fitilini ateşleyen önemli bir sorundur. Eğer iletişim eksikliği ilişkilerinizde büyük sorunlara neden oluyorsa, iletişim becerileriniz üzerinde durmanız gerekir. Yaptığınız iletişim hatalarını gözlemlemeli ve bu hataları çözmek için çabalamalısınız. Doğru bir iletişim sadece romantik ilişkilerimizde değil, diğer tüm yakın ilişkilerimizde ve sosyal ortamlarda da size fayda sağlayacaktır.

4- Kıskançlık

Kıskanmak insanın doğasında vardır ama kıskançlığın ileri boyutları ilişkilerde büyük krizlere neden olur. Kıskançlığın kaynağını oluşturan birçok neden vardır. Öz güven eksikliği, güvensizlik, yetersizlik hissi gibi nedenler psikolojik kaynaklıdır. Kıskançlığın kökleri kişilerin geçmişine dayanır. İlişkilerde kıskançlığın altında yatan nedenler, iyi gözlemlenmelidir. Kıskançlıkla mücadele eden kişilerin kendisiyle ilgili farkındalığa ulaşması gerekir. Bunun için de duygularıyla bağlantıya geçmesi şarttır. Duygularıyla ilgili farkındalığa ulaşan bireyler, olayları daha objektif yorumlar ve ilişkileri daha sağlıklı ilerler.

5- Aile ve Arkadaşlar

İlişkilerde sorunlardan bir diğeri de üçüncü kişiler yüzünden oluşan çatışmalardır. Bu tür çatışmalarda bir partner diğer partnerin ailesinden veya arkadaşlarından rahatsız olur ya da üçüncü kişilerin istek ve düşünceleri, ilişkideki huzuru bozar. Kendi yakınlarını savunmak isteyen taraf ile bu durumdan rahatsızlığını dile getiren taraf arasında çatışmalar başlar. Ancak şu da bir gerçek ki hiç kimse yakınlarının sözlerinden ve davranışlarından sorumlu değildir. Üçüncü kişilerin neden olduğu problemlerin sorumluluğunu partnerinize yüklemek haksızlık olmaz mı? Öncelikle partnerinizle ailesi ya da arkadaşları hakkında konuşurken kullandığınız sözcüklere dikkat etmeniz gerekir çünkü bu kişiler muhtemelen partneriniz için önem ve değer taşıyan kişilerdir. Ayrıca siz bu kişileri sevmek zorunda değilsiniz ama saygı duymanız gerekir. Aile ve arkadaşlar söz konusu olduğunda, partnerinizi karşınıza almamaya özen göstermelisiniz. Rahatsızlıklarınız varsa, kibar ve samimi bir dille getirmelisiniz.

6- Ev İşleri ve Sorumluluk

Evle ilgili görevleri ve sorumlulukları kimin yapacağına karar vermek, partnerler arasında çekişmeye neden olur. Bir partner diğer partnere göre ev işleriyle ilgili daha fazla sorumluluk alıyorsa, zamanla kendisini kullanılmış hissedebilir. Parasal sorunlarda da olduğu gibi evle ilgili iş ve sorumluluklar için de bir plan oluşturmak gerekir. Çöpü en son kimin attığı üzerine ısrarla tartışmak, size pek yardımcı olmaz. Herkesin görev sınırlarının belirlenmesi, çatışmaları ve sürtüşmeleri azaltır.

Kategoriler
Aşk ilişkileri

Aldatılmak ve Sonrasında Yaşanan Travma

Siz de değer verdiğiniz ve sevdiğiniz yakınlarınızın ihanetine uğradıysanız, bu durumun ne kadar ağır ve acı verici bir deneyim olduğunu bilirsiniz. Aldatılmak ve bunu atlatmak zor geçen bir süreçtir. Bu yazımızda bu konuya değinerek, aldatılmak ve aldatılma sonrasında yaşanan travma üzerinde duracağız.

Aldatılmak, bir insanın yaşadığı en zor deneyimlerden biri olsa gerek. Yapılan birçok araştırma, aldatılmanın verdiği acı ile ölüm nedeniyle oluşan kayıp acısının hemen hemen aynı olduğunu göstermiştir. Aldatılmanın hissettirdikleri o kadar ağırdır ki aldatılan kişiler bu durum karşısında ya büyük bir şok geçirir ya da ihaneti reddetmeyi tercih eder. Birbirinden farklı bu iki tepki, doğal tepkilerdir. Beynimiz böyle zorlu sorunlar karşısında bir savunma mekanizması oluşturur. Ya şoka girer kendimizi kilitleriz ya da sorunu görmezden gelir ve hayatımıza devam ederiz. Aldatılmayı kabullenmek, zor ve zaman alan bir durumdur. Kişilerin hayatında aşılması zor sorunlar yaratabilir.

Aldatılmanın Yarattığı Travma

İhanetin travması, güven bağının kopması, sadakatsizlik, aldatan kişiye ve ilişkiye olan inancın bitmesinden dolayı oluşan kişisel bir travmadır. Aldatılan kişilerde ilk olarak hayal kırıklığı, duygusal bir acı, güvensizlik, kendini suçlama, öfke, duyguları kontrol edememe ve kafa karışıklığı gibi davranışlar gözlemlenir. Aldatılan kişinin güveninin suistimal edilmesi, değer verdiği birçok şeyin yıkıldığını görmesi ve bunu kabullenmesi oldukça zaman olan bir durumdur. İhanete uğramış biriyle incinmiş bir kişinin arasında büyük farklar vardır. İhanete uğrayan kişi, travmanın ilk aşaması olan şok ile birlikte yönünü şaşırır. Ne yapacağını ve nasıl tepki vereceğini bilemez hale gelir. Bu kötü olayın deneyimini bir kez yaşayan kişiler, başka birine güvenmekle ilgili problemler yaşayabilir. Diğer insanlara yaklaşımlarında önemli değişimler meydana gelir.

Aldatılmak Neden Acı Verir?

Aldatılan kişiler, öz değer kaybı yaşar. Artık bir daha sevilmeyeceğini, kendisini sevilmeye değer bulmamaya başlar. Kendisini sevgisiz ve değersiz hisseder. Partnerinin aldatmasının nedeninin kendisindeki eksikliklerden kaynaklandığını düşünür ve kendisini yetersiz hisseder. Aldatılan kişi, kendisini küçük düşmüş ve kandırılmış hisseder. İlişkide yaşanan güzel anıların ve sevginin gerçekliğini sorgulamaya başlar. İhanetin bu kadar acı verici olmasının bir nedeni de aldatan kişiye karşı hala yoğun duygular besleniyor olmasıdır. Bu nedenle o kişiyi kaybetme korkusu, ihanetin verdiği acıyı daha da derinleştirir.

İhanetin Yarattığı Travmayla Nasıl Başa Çıkılır?

Ancak her durumda olduğu gibi ihanetin yarattığı olumsuz etkiler zamanla geçecektir. İlk haftalar zorlu geçse de birkaç haftanın ardından aldatılmanın yaratığı travmanın ilk aşaması atlatılmış olur. Birkaç aylık zaman diliminde toparlanma süreci başlar. Aldatıldığını kabullenmek, ne kadar zor bir süreç olursa olsun, kişide büyük bir farkındalık oluşturur. Kişinin zorlu ve stres yaratan sorunlarla nasıl mücadele ettiğini ve bunun üstesinden nasıl geldiğini görmesini sağlar. Aslında her kötü olay gibi aldatılmak da insanın kendi sınırlarını ve gücünü keşfetmesine yardımcı olur. Zor ve stresli sorunlar, insanlara sorunlarla mücadele etmek için bağışıklık kazandırır. Peki, böyle zor bir durumun üstesinden nasıl gelebilirsiniz?

1- Aldatılmanın Sorumlusu Siz Değilsiniz

Öncelikle herkesin kendi davranışından sorumlu olduğunu unutmayın. Aldatmak, aldatan kişinin sorunu ve sorumluluğudur. Bu süreci nasıl atlatacağınıza odaklanın ve kendinizi suçlamayın. Kendinize fiziksel ve duygusal olarak zarar verecek her tür davranıştan uzak durmaya çalışın.

2- Duygularınızı Bastırmayın

Üzüntü ve stres yaratan sorunlar karşısında duygularınızı bastırmak, yapılacak en yanlış tepkilerden biri olur. Bu tür travmatik durumlarda duyguları bastırmak, durumu kabullenmeyi zorlaştırır ve toparlanma sürecini uzatır. Bu nedenle hangi duygu durumu içindeyseniz ona göre hareket edin. Üzüntünüzü, şaşkınlığınızı ve öfkenizi tüketene kadar yaşayın.

3- Kendinize Zaman Tanıyın

İhanetin yarattığı travmanın üstesinden gelmek kolay değildir. Yaşadığınız sürecin belirli aşamaları var. Bu süreci yaşamak için kendinize zaman tanıyın. Böyle zorlu süreçlerinden üstesinden hemen gelmek mümkün değildir. Mutlaka geriye dönük sorgulamalar yaşayacaksanız. Kötü ve güzel anılarınız, bir süre zihninizi meşgul edecek. Bunları yaşarken panik yapmayın. “Neden unutamıyorum?” diye endişeye kapılmayın. Travmanın her aşamasını olması gerektiği gibi yaşayın. Kendinizi kısıtlamayın ve zorlamayın. Zamanla bu sorunun üstesinden geleceksiniz.

4- Kendinize Odaklanın

Bir süre zihniniz, yaşadığınız ve yüzleştiğiniz sorunla meşgul olacaktır. Bu nedenle farklı aktivitelere yönelerek kendinize ve zihninize nefes aldırabilirsiniz. En güzel aktivitelerden biri de yürümektir. Yürümek, zihninizi toparlamanıza ve daha iyi düşünmenize yardımcı olur. Sık sık yürüyüş ve egzersiz yapın. Yemek ve uyku düzeninizi aksatmamaya özen gösterin.